HZ. MUSA’NIN HAYATI
Hz. Musa (a.s.), Allah’ın yeryüzündeki nur elçilerinden biriydi. Zamanında Mısır topraklarında Firavun zulmü hüküm sürerken, Rabbin koruması altında bir bebek olarak dünyaya geldi.
Annesi, kalbine doğan ilhamla onu bir sepete koydu ve Nil Nehri’ne bıraktı. Bu, görünüşte bir ayrılık, hakikatte bir kavuşmanın ilk adımıydı. Firavun’un sarayında büyütülen bu bebek, bir gün zulmün sarayını adaletin sesiyle sarsacaktı.
Gençliğinde Mısır’da bir hata yaptı ve istemeden bir adamın ölümüne sebep oldu. Bu hadise onu hem halkından hem saraydan uzaklaştırdı. Yalnız, yorgun ve tevazuyla yollara düştü.
Medyen’e ulaştığında, iki kadına yardım etti. İşte o anda bir ömürlük görev başlamıştı. Hz. Şuayb’ın yanında yıllarca kaldı. Orada çobanlık yaptı, nefsi terbiye etti, sabrı öğrendi.
Sonra bir gün, dağ başında bir ağaçtan ses duydu: “Ey Musa! Ben senin Rabbinim.” İşte orada peygamberlikle şereflendi.
Rabbinden aldığı emirle, elinde asâsıyla yeniden Mısır’a döndü. Firavun’un karşısına dikildi. “Beni İsrailoğulları ile birlikte serbest bırak” dedi.
Firavun inkâr etti, mucizeleri görmezden geldi. Ama Musa'nın duası, sabrı ve asâsı Allah’ın izniyle denizleri yarar, dağları titretirdi…
Kavmiyle birlikte Kızıldeniz’i geçti. Firavun boğuldu. Ama İsrailoğulları hemen hidayetle kalıcı olamadı. Musa, onları Tih çölünde 40 yıl boyunca hem maddî hem manevî terbiye etti.
Sina Dağı’nda Tevrat’ı aldı. Kendisine verilen levhalarda hakikat yazılıydı. Hayatının sonuna kadar, yorgun ama sadık bir önder olarak yaşadı.
Ve bir gün... Rabbine vuslat vaktinin geldiğini anladı. Kimseye yük olmadan, bir tepenin ardında Rabbine yürüdü.
Kabrinin yeri meçhul kaldı, ama hatırası, davası ve duası bütün mü’minlerin gönlünde yeri doldurulmaz bir iz bıraktı...
Bu sayfa hazırlanırken M. Asım Köksal – Peygamberler Tarihi eserinden istifade edilmiştir.