İmâm-ı Rabbânî, asıl adıyla Ahmed b. Abdilehad es-Sirhindî, 1564 yılında Hindistan’ın Pencap bölgesindeki Sirhind şehrinde doğmuş ve 1624 yılında aynı şehirde vefat etmiştir. Nakşibendiyye tarikatının Müceddidiyye kolunun kurucusu olarak bilinir. İlmi derinliği, tasavvufi görüşleri ve devlet yöneticileriyle olan ilişkileri sayesinde hem manevi hem sosyal alanda büyük tesir bırakmıştır.
Babasından ilk dini bilgileri alan Ahmed Sirhindî, çocuk yaşta Çiştiyye ve Kâdiriyye tarikatlarına intisap etmiş, daha sonra dönemin meşhur âlimlerinden hadis, tefsir ve akli ilimler tahsil etmiştir. Özellikle Mektûbât adlı eseri, tasavvuf tarihinde önemli bir yere sahiptir.
Hindistan’daki Bâbürlü sultanlarıyla olan münasebetleri, İmâm-ı Rabbânî’nin siyasi etkisini de artırmıştır. Cihangir zamanında tutuklanıp Gevâliyar Kalesi’ne hapsedilmiş; bu olayı tasavvufi bakış açısıyla bir tecelli olarak yorumlamıştır. Hapisten çıkınca tekrar çevresine girmiş ve fikirlerini yaymaya devam etmiştir.
Onun en önemli fikirlerinden biri, vahdet-i vücûd anlayışının ötesine geçerek “vahdet-i şuhûd” kavramını geliştirmesidir. Bu görüş, tasavvuf tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir.
İmâm-ı Rabbânî’nin vefatından sonra Nakşibendiyye’nin Müceddidiyye kolu özellikle oğlu Hâce Muhammed Ma‘sûm vasıtasıyla büyük bir yayılma göstermiştir. Onun tasavvufi anlayışı, sadece Hindistan’da değil, Osmanlı topraklarında ve Orta Asya’da da etkili olmuştur.
× ![]()