Hz. Dâvûd (a.s.) – Sessizlikte Yükselen Adaletin Peygamberi
1. Soyu ve Gençliği
Hz. Dâvûd (a.s.), İsrailoğulları’ndan olup babası İşay’dır. Yahuda kabilesine mensuptur ve Kudüs civarındaki Beytüllahm (Bethlehem) bölgesinde doğmuştur. Çocukluğunda çobanlık yapan Dâvûd, yalnızlıkta tabiatla iç içe büyümüş, kalbini Allah’a çevirmişti. Doğanın diliyle konuşur, kuşların sesinde tesbih duyar, rüzgârın esintisinde Rabbine yönelirdi. Bu sessiz terbiye, onun iç dünyasını besleyen en büyük nimetti.
2. Talût’un Ordusu ve Genç Bir Kahraman
Dönemin kralı Talût, zorluk içindeki İsrailoğulları’nı diriltmek için görevlendirilmişti. Fakat halk onu istememekteydi. Hz. Dâvûd henüz genç bir delikanlıyken bu orduya katıldı. Cüssesi küçük ama yüreği dağlar gibi büyüktü. Orduda bulunduğu sırada, Allah’a tam bir tevekkül ile bağlanmıştı.
3. Câlût’un Helakı ve Şanının Yükselişi
Düşman ordusunun başında dev gibi bir savaşçı olan Câlût vardı. Hiç kimse onunla dövüşmeye cesaret edemiyordu. Fakat Dâvûd, elinde sadece bir sapanla, Allah’a olan güveniyle öne çıktı. Bir taş fırlattı – ve Câlût yere yığıldı. Bu olay, hem halkın hem de Talût’un gönlünde ona büyük bir yer kazandırdı. Dâvûd’un adı artık sadece bir asker değil, Allah’ın yardımına sığınan yiğit bir kul olarak anılacaktı.
4. Peygamberlik, Saltanat ve Zebûr
Allah, Dâvûd’a hem hükümdarlık hem peygamberlik verdi. Ona indirilen Zebûr, zikir ve dua ile dolu bir ilahi kitap idi. Kur’an-ı Kerim’de Dâvûd’a hüküm, hikmet ve güzel ses verildiği anlatılır. O, Zebûr’u öylesine derin bir vecd ile okurdu ki, dağlar onunla birlikte tesbih eder, kuşlar kanat çırparak onunla zikrederdi. Bu ilahi uyum, onun kalbindeki rikkati ve Allah’a olan yakınlığını gösterirdi.
5. Zühd, Oruç ve Gözyaşı
Hz. Dâvûd’un zenginliği çoktu ama dünya onun kalbinde yoktu. O, bir gün oruç tutar, bir gün yerdi. Gece boyunca ayakta ibadet eder, secdede gözyaşlarıyla Allah’a yönelirdi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onun orucunu övmüş, “Allah katında en faziletli oruç Dâvûd’un orucudur” buyurmuştur.
6. Hükümde Adalet ve Hikmet
Hz. Dâvûd, insanlar arasındaki davaları çözmekte son derece adil ve hikmet sahibiydi. Bir gün iki kişi onun huzuruna gelip koyun meselesiyle ilgili dava açtılar. Dâvûd hüküm verdi, fakat sonra bir anlık düşüncesinin eksik olduğunu fark edip Allah’a yönelerek tövbe etti. Bu olay, peygamberlerin bile kalplerini sürekli murakabe ettiklerini gösteren büyük bir derstir.
7. Oğlu Süleyman ve Mirasın Devri
Hz. Dâvûd’un oğlu Süleyman da bir peygamber olarak seçilmiştir. Baba Dâvûd, saltanatı oğlu Süleyman’a devrederken ona hem hikmeti hem sorumluluğu bırakmıştır. İsrailoğulları’nın en parlak dönemi işte bu mirasla başlamıştır. Süleyman, babasının bıraktığı manevi hazineyle ümmetini adaletle yönetmiştir.
8. Vefatı ve Ardında Bıraktığı Miras
Hz. Dâvûd’un ömrü yaklaşık yüz yıl sürdü. Kudüs çevresinde vefat etti. Ölümünden sonra halkı büyük bir yas tuttu. Çünkü o sadece bir kral değil, sesiyle dağları inleten, gözyaşlarıyla kalpleri yumuşatan bir peygamberdi. Geride bıraktığı adalet anlayışı, ibadet aşkı ve Zebûr’un ayetleri hâlâ insanlığa ışık tutmaktadır.