Takkeci İbrahim Ağa Câmii

“İçinde ‘bir cami yaptırabilir miyim?’ duası olan bir gönül… Ve üç üzüm tanesiyle başlayan bir kader.”

Takkeci İbrahim Ağa Camii, yokluktan doğan bir ihlasın, tevekkülün ve sabrın taşa yazılmış halidir.

Topkapı’nın sur dışında, geçmişle bugünün kesiştiği bir noktada sessizce yükselir Takkeci İbrahim Ağa Camii. 16. yüzyılda inşa edilen bu yapı, sadece taş ve harçla değil, bir yoksul yüreğin duasıyla kurulmuştur.

Camiyi yaptıran kişi olan İbrahim Ağa, geçimini takke dikerek sağlayan kanaatkâr, tevazu sahibi bir esnaftır. Çevresindeki dostları onun cami yaptırma arzusunu hayal olarak görürken, o hiç vazgeçmeden dua etmeye devam eder: “Umulur ki derya tutuşa...”

Bir gece rüyasında ona, Bağdat’a gitmesi ve hurma ağacının altındaki asmadan üç üzüm tanesini alması söylenir. Bu rüya birkaç gece tekrar edince, o da yola düşer. Aylar süren meşakkatli bir yolculuktan sonra Bağdat’a varır ve asmayı bulup üç üzüm tanesini yer.

Tam o sırada karşısına çıkan bir ihtiyar, onun hikâyesini dinler ve gülerek der ki: “Ben de üç yıldır aynı rüyayı görüyorum. İstanbul’da bir takkecinin kömürlüğünde üç küp altın var derler. Sen üç üzüm tanesi için bu yolu geldin, gerçekten safsın!”

İbrahim Ağa bu sözle ne yapacağını anlar. Hemen İstanbul’a döner, kömürlüğünü kazar ve orada üç küp altını bulur. İşte o altınlarla bu camiyi yaptırır. Hikâyesi nesilden nesile anlatılır.

Cami; mektep, sebil, kuyu ve geniş bir avluyla çevrelenmiş bir külliyedir. Kubbesi ahşaptır, eteklerinde altın yaldızlı üzüm salkımları işlidir. Pencerelerin kemerlerine kadar İznik çinileriyle süslenmiş olan duvarlar, adeta renkli bir dua gibi parıldar.

Caminin içi zaman zaman hırsızlık olaylarına maruz kalmış, kıymetli çini panolar çalınmıştır. Yerlerine baskı ile üretilen yeni panolar konulmuş, bazı çinilerin Lizbon’daki Salazar Müzesi’ne götürüldüğü dahi bilinmektedir.

Kapı üstündeki kitabelerden caminin Mimar Sinan’dan sonra, onun vefatından dört yıl sonra yapıldığı anlaşılmaktadır. Sonraki yıllarda ailesi; kızı Ayşe, annesi Emine Hatun, oğulları Mustafa ve Halil Çavuş, vakıflar ekleyerek bu hayrın devamını sağlamıştır.

Caminin bulunduğu bölge bir dönem Halvetî Tekkesi olarak da kullanılmış, 1830’da büyük bir onarımdan geçmiş ve 1985’te yapılan restorasyonlarla tavan ve kemerlerde altın yaldızlı nakışlar bulunmuştur. Son olarak 2010 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyon çalışmaları yapılmıştır.

Bugün bu cami sadece ibadet edilen bir yer değil, bir yüreğin sabırla dua edip sonunda Allah’ın lütfuna erişmesinin sessiz bir tanığıdır.

Fotoğraflar